Moda Tutkunlarının İzlemekten Kendini Alamayacağı 24 Sinema ve Belgesel

New York’ta yaşayan sade ve naif bir genç kız olan, şimdi gazecilikten mezun Andrea Sachs bir işe girer. Güçlü ve sofistike bir bayan olan Runaway Magazin’in acımasız yöneticisi Miranda Priestly'nin ikinci asistanı olarak çalışmaya başlar. Andrea’nın hayali âlâ bir gazeteci olmaktır. Kelam konusu vazife için aslında sıradan bir şekli olsa da mücadeleci yapısı ile süratle muvaffakiyet kazanır. Lakin bu durumun da bedelleri vardır. Andy, kendisine uzak üzere görünen Miranda’nın o şatafatlı dünyasında bir yer kazanmıştır lakin evvelki dostları ve tüm sevdikleri kendisinden kilometrelerce uzakta kalmış üzeredir.  The Devil Wears Prada, Lauren Weisberger’in tıpkı isimli romanının uyarlaması. Bilhassa moda editörü Miranda Priestly karakteriyle öne çıkan sinemada gözler, bu zalim bayanı canlandıran Meryl Streep’in üzerinden ayrılmıyor. Sinemada ayrıca Anne Hathaway, Emily Blunt ve Staney Tucci rol alıyor.

Yetimhanede başlayıp, kabare şarkıcılığına uzanan daha sonra da dünyanın en değerli modacısı olma yolunda ilerleyen, masal üzere bir hayat.
Coco Chanel’in moda dünyasında ihtilal yaratan çizgisini nasıl oluşturduğunu, maskülen dokunuşlarını nasıl bayan modasına kabul ettirdiğini ve özel hayatındaki sorunları başarılı bir halde yansıtan sinema Edmonde Charles-Roux’nun kitabının bir uyarlaması. Coco Chanel rolünde, Fransa’nın en çok tanınan aktrislerinden Audrey Tautou yer alıyor.

İngiliz modasının kalbinde yer alan ünlü terzi Reynolds Woodcock ve kız kardeşi Cyril, kendilerine has şekilleri ile ülkenin önde gelenlerini giydirmektedir. Müzmin bir bekar olan Woodcock, hayatına giren bayanlarla arkadaşlık etmekte, onlardan ilham almaktadır. Genç, iradeli bir bayan olan Alma Reynolds’ın karşısına çıktığında ise işler değişir. Genç bayan Reynolds’un aklının başından alır ve kısa müddette onun ilham perisi olur. Reynolds’un denetimli ve tertipli hayatı aşk kapısını çaldığında alt üst olur.

Gerçek bir öyküden uyarlanan sinemada 3 Oscar ödüllü aktör Daniel Day-Lewis, modacı Charles James'i canlandırıyor.

Film, En Âlâ Sinema dahil 6 kolda Oscar adayı olmuş, En Yeterli Kostüm kısmında mükafata uzanmıştı.

Moda dünyasının acımasız iç yüzünü görmeye hazır mısınız? Los Angeles'a taşınalı çok uzun bir vakit olmayan, genç ve gelecek vaadeden model Jesse (Elle Fanning), burada tanıştığı insanları, bilhassa öteki modelleri doğal hoşluğuyla çok etkilemiştir. Hoşluğun peşinde her şeyini vermeye hazır bu insanların ortasında Jesse, istemeden de olsa tehlikeli sularda yüzmeye başlayacaktır. The Neon Demon filminin baş rolünde genç ve hoş oyuncu Elle Fanning yer alırken, ona eşlik eden isimler arasında Christina Hendricks, Jena Malone ve Keanu Reeves gibi isimler de var.

Amerikan'ın birinci top modeli kabul edilen Gia Marie Carangi’nin, 17 yaşında başlayıp 27 yaşında son bulan trajik kıssasını, Angelina Jolie’nin süper performansıyla izliyoruz. Altın Küre ödüllü Gia moda dalının ışıltılı dünyası yanında, karanlık yüzünü de sergiliyor.

1957 yılında, Paris'teyiz. Şimdi 21 yaşında olan üstün yetenekli tasarımcı Yves Saint Laurent, moda gurusu Christian Dior'un sağ koludur. Christian Dior birden hayatını kaybettikten sonra işlerin başına geçen Saint Laurent, birinci dizaynını hazırladıktan sonra ünü tüm süratiyle yayılmaya başlar. Artık moda dünyasının yükselen yıldızıdır. Bir moda gösterisi sırasında Pierre Bergé ile karşılaştığında ise hayatını büsbütün değiştirecek bir alakaya adım atmış olur. Birbirlerine aşık olan ikili, iş hayatında da birlikte hareket etmeye başlarlar. Üç yıl sonra ise kendi markasını, Yves Saint Laurent'i yaratmış olur. Ne var ki Yves Saint Laurent'in yaratıcılığı hem özel hayatını hem de iş hayatını tesirler hale gelir. 

Jalil Lespert’in direktörlüğünde çekilen sinema, Laurence Benaïm’in kitabından Jacques Fieschi, Jalil Lespert ve Marie-Pierre Huster tarafıdan beyzperdeye uyarlandı. Başrol Yves Saint Laurent’i ise Pierre Niney canlandırıyor.

Belgesel, New York moda sahnesinde onlarca yıl varlığını sürdüren yetenekli, kıvrak zekâlı ve göz alıcı olan 93 yaşındaki Irıs Apfel’ı anlatıyor. Bir moda sinemasından fazla, belgesel nasıl yaratıcı olunacağına ve Irıs’in ileri yaşına karşın ilham veren, yükselen ruhunun öyküsüne odaklanır. IRIS, bir bayanın moda için duyduğu coşkuyu tasvir ederek, sanatın insanların hayat takviyesi ve giyinmenin gerçek hayatın bir deneyden diğer bir şey olmadığını hatırlatır. Hayatındaki göz kamaştırıcılığın bolluğuna karşın Irıs, var olan iş etiğini benimseye devam etmiştir. “Çalıştığımdan ötürü şanslı hissediyorum. Şayet sevdiğiniz bir şeyi yapacak kadar şanslıysanız öteki şeyler bizatihi gelir.” der Irıs Apfel.

Hollywood'a gidip ünlü bir aktris olmanın ve Beverly Hills lüksünü yaşamanın hayallerini kuran genç Nicki, bir gün ünlülerle birlikte yaşamaya ve dizayncı elinden çıkma kıyafetler giymeye son derece kararlıdır. Bu nedenle de olduğu yerde hayal kurmak yerine, onu amacına ulaştıracak bir şeyler yapmaya karar verir. Yakın arkadaşları Sam, Cloe, Rebecca ve Marc'ı da ikna eder ve böylelikle eşi gibisi görülmemiş gayeleri olan bir çete ortaya çıkar. Nicki'nin önderliğini yaptığı şöhret meraklısı takımın hedefi, öncelikle taptığı ünlülerin yakınında olmak; sonrasındaysa ünlüleri anbean takip ederek konutta olmadıkları anda meskenlerini soymaktır. İnterneti kullanarak ünlülerin izini sürmeye ve çok geçmeden çok sayıda kıymetli giysi, ayakkabı ve giysiye sahip olmaya başlarlar. Vakitle bu son derece şık ve usul giysili çetenin gerçekleştirdiği gizemli soygunlar, medyanın da bir oldukça dikkatini çekmeye başlar.
Konusu gerçek olaylardan esinlenerek uyarlanan sinemanın direktör koltuğunda Sofia Coppola; başrollerinde ise Katie Chang, Israel Broussard, Emma Watson, Claire Julien ve Taissa Farmiga üzere genç isimler paylaşıyor.

18. yüzyılda geçen bu sinema, Devonshire Düşesi Georgiana’nın gerçek hikayesini anlatıyor. İngiltere’de politik olarak şiddetli bir devirde kocasına erkek bir çocuk doğuramadığı için özel hayatında birçok problem çeken, kendini üç kişilik bir evliliğin içinde bulan ve dışlanmış hisseden bir düşesin hayata tutunmasını sağlayanlar moda ve genç bir siyasetçiyle ilgisi oluyor. İngiltere tarihinin moda açısından kıymetli bir periyodunda geçen bu filmde Keira Knightley, Ralph Fiennes, Charlotte Rampling, Dominic Cooper ve Hayley Atwell gibi oyuncular rol alıyordu.

Tilly Dunnage (Kate Winslet) hoş, yetenekli ve sıra dışı bir bayandır. Vicdanında taşıdığı büyük bir yükle, annesi Molly’yi (Judy Davis) bulmak için doğduğu kasabaya döner. Tilly artık kasabada bir yabancı sayılmakta ve katil olarak suçlanmaktadır. Geçmişin yaraları ile döndüğü bu yerde Tilly’yi kasabalıya yaklaştıran şey Tilly'nin eşsiz terzilik yetenekleri olur. Acılar yerini kahkahalara bırakırken Tilly modacı kimliğiyle kasabanın bayanlarını adeta baştan yaratır. Bu ortada geçmişini haksız bir formda karalayanlardan tatlı tatlı intikamını almaya başlayan Tilly kasabanın güzeli Teddy’ye (Liam Hemsworth) kalbini kaptırınca bu aşkın ona varsayım edemeyeceği şeyleri yaptıracağını görecektir.

Seneler evvel dedikodular yüzünden Avustralya'daki küçük köyünü terk eden Myrtle 'Tilly' Dunnage'ın hasta annesine bakmak için geri dönüşünü mevzu alan sinemanın başrollerini Oscar ödüllü oyuncu Kate Winslet ve Liam Hemsworth paylaşıyor. Köyden uzakta geçirdiği yıllarda Fransız modacılardan eğitim alan genç bayan (Winslet), köye geri döndüğünde bir dikiş makinesi ve moda konusundaki yeteneğiyle tüm köyü baştan başa değiştiriyor.

Moda yayıncısı Maggie Prescott fotoğrafçı Dick Avery’den yeni bir yüz bulmasını ister. Orijinal ve çok farklı bir model! Mecmua takımıyla birlikte baht yapıtı çekim yapmak için gittikleri Greenwich Village’daki bir kitapçıda çalışan Jı’yu kimse farketmez. Meğer bu kitap kurdu, 'entel' kızın eşi bulunmaz havası ve hoşluğu Dick’in gözünden kaçmamıştır.

Dick Maggie’yi ikna eder. Jo’yu da Paris’te yeni koleksiyonlarla yapacakları moda çekimlerinde modellik yapmak üzere kandırır ve yola çıkarlar. Elbette genç bayanı Paris’e gelmeye iten asıl sebep bu sanat kentinin onu çekmesidir, modellik ise, ödenmesi gereken küçük bir bedel ve biraz macera. Fakat Jo burada giderek içindeki bayanı keşfederken, Dick de hoş kıza aşık olmaya başlayacaktır.

Yönetmen Stanley Donen ve Audrey Hepburn’ü bir sefer daha buluşturan Funny Face, aslında Gershwin’in ünlü Broadway müzikalinden uyarlanmış bir sinema. Başrol oyuncusu Fred Astaire’in bu müzikalin de yıldızlarından olması hem değişik hem de yerinde bir tesadüf.

Dağıtımcı – 1958’de dört kısımda Oscar adayı olan sinemanın başrolünde Audrey Hepburn ile Fred Astaire’i hayranlıkla izliyoruz.

20’li yaşlarında, içine kapanık bir bayan olan Maureen, Paris’te ünlü bir modelin özel alışveriş danışmanlığını yapmaktadır. Genç bayan, kısa vakit evvel ikiz erkek kardeşini kaybetmiştir ve şimdi yas sürecindedir. Bir gün cep telefonuna bir bildiri gelir. Kardeşinin hayaletinden… 

Yönetmenliğini ve senaristliğini Olivier Assayas'ın üstlendiği sinemada başrollerde Kristen Stewart, Lars Eidinger, Nora von Waldstätten yer alıyor. Film 2016 Cannes Sinema Festivali'nde En Güzel Direktör mükafatını kazanmıştır.

Usta direktör Robert Altman imzalı sinemada, birçok ünlünün bir ortaya geldiği Paris Moda Haftası’nda işlenen cinayeti mevzu alıyor. Takımında Sophia Loren, Marcello Mastroianni, Julia Roberts, Rupert Everett ve Forest Whitaker bir ortaya getiren bol yıldızlı sinema Türk sinemasında “Hazır Giyim” ismiyle gösterildi. İzleyicileri şad etmemiş üzere görünse de moda bahisli filmler açısından başarılı bir yapım!

The Eye Has to Travel belgesel sinemasında, 20. yüzyılın en düzgünlerinden biri olan modacı Diana Vreeland'ın hayatı anlatılıyor. Modanın gücünü sanat olarak keşfeden ve sıkıcı kıyafet sanayisini değiştiren modacının hayatı size ilham verecek.

Şov dünyasında tanınmış, akla gelen pek çok isimle çalışmış olan Matmazel C.'nin editörlük mesleğinden vazgeçiyor. Ülkülerinin peşinden koşmak ve moda dünyasına giriş yapmak için ağır efor sarf ediyor. Hayallerinden kuşku duymaksızın yürüdüğü bu yolda yaşadığı zorluklar tıpkı güzeline giden çağdaş danstaki o altın kural üzere: “Acı çektiğini hiçbir vakit aşikâr etme.”

Yaşayan bir efsanenin kıssasını izliyoruz. Büyüleyici ve göz kamaştırıcı moda dünyasının acımasızlığına karşı uğraşını sonuna kadar veren bir bayanın öyküsü bu tıpkı vakitte.

1970'li yıllarda The New York Times gazetesinde çalışan ve birebir vakitte sokaktaki insanların ne giydiklerini çeken 80 yaşındaki fotoğrafçı Bill Cunningham'ın hayatı anlatılıyor. Şimdilerde tanınan olan sokak tarzı fotoğrafçılığının birinci ortaya çıkışının yansımasını bu sinemada görüyoruz.

Filmde 1946 yılında Christian Dior tarafından kurulan ünlü Fransız modaevinin eşi görülmemiş görünümü ele alınır. Bu belgesel sinemada Christian Dior’un itibarlı dünyası için çekildi. Raf Simons’ın birinci “haute couture” (özel tasarım) koleksiyonunu çıkarma kıssası mutlaka izlemeye paha.

Orta sınıf bir aileden gelen Valentino Clemente Ludovico Garavani, bir gün kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir markanın kurucusu olur. Moda dünyasının en ilham verici markalarından biri olan Valentino'yu 45. kuruluş yılında ortaya çıkan sinema, Valentino'nun organize ettiği gösteriler ve defilelerde gezinerek moda dünyasında olup bitenleri kameraya yansıtıyor. 
Matt Tyrnauer'ın direktörlüğünü yaptığı belgesel, Valentino'nun şık ve ışıltılı dünyasında uzunluk gösteren ünlü moda ve sosyete ikonlarının yanı sıra bu görkemli moda imparatorluğunun içerisinde neler olup bittiğini de mercek altına alıyor.

Hayatın manasını alışveriş yapmakta bulan Rebecca Bloomwood, New York'un tiki tayfasındandır. Sevincini keyfini hiç kaybetmeyen Rebecca'nın şu hayattaki en büyük gayesi idol olarak gördüğü moda mecmuasına kapağı atmaktır. Fakat bu kolay olmayacaktır. Ancak sonunda bu dileğine yaklaşır, birebir yayın kümesinden olan bir finans mecmuasında bir köşe kapmıştır. Bu köşenin mevzusuysa az parayla çok alışveriştir. Ama bu husus onun için hakikaten zordur. Finans mecmuasında okurlara hesaplı para harcama (az parayla çok alışveriş) öğütleri veren lakin aslında uslanmaz bir alışverişkolik olan Rebecca Bloomwood rolünü Wedding Crashers ve Definitely, Maybe'nin hoş yıldızı Isla Fisher'ın oynadığı filmde finans dergisi editörü Luke Brandon rolünde Hugh Dancy kamera karşısına geçti.

Vogue mecmuasının 2007 yılı Eylül baskısı o güne dek okuyucuyla buluşan en büyük ve en ağır mecmua olma özelliğine sahip. Yaklaşık 2.5 kilo tartısındaki bu sayı, bazıları tarafından modanın İncil'i olarak dahi yorumlanmakta. Moda dünyasının en güçlü ve tartışmalı figürlerinden biri olan Anna Wintour ise moda tutkusu ve mükemmeiliyetçiliğiyle dizayncı, model ve fotoğrafçılarla dolu bu dünyanın en beğenilen kraliçesi. Dünyanın en tanınmış moda mecmualarından Vogue'un efsanevi editörü Anna Wintour'un mesleği ve hayatına odaklanan sinema, bizleri bu sayıyı yaratan ve moda dünyasına ışık tutan perde gerisindeki takımla de tanıştırıyor.

2012 yılında televizyon sineması olarak çekilen In Vogue: The Editor’s Eye, tekrar Vogue editörlerinin hayatlarını ele alıyor. Sinema, o editörlerin elinden çıkmış ikon haline gelmiş imajlarına göz atıyor.

Bir TV ağının ateşli başkanı olan Joanna Eberhart, arkası ardına gelen şok edici olaylardan dolayı sinirsel bir yıkım yaşamaktadır. Kocası Walter, bu duruma el koyarak, Manhattan’dan şık, üst seviye ve son derece çağdaş bir ortam olan Stepford’a taşınmaya karar verir. Joanna, orada âlâ arkadaşlar edinir. Yahudi bir müellif olan ve alkolizmden kurtulmaya çalışan Bobbie Markowitz ile birlikte kentteki öteki bayanların tuhaf bir biçimde memnun göründüklerini lakin aslında eşlerine kusursuz hizmetle kendilerini mevte terk etmiş olduklarını fark ederler. 

Stepford’da bayanı ilah değil erkekler yaratıyor! Eşlerini memnun etmeye kurulmuş robot bayanlar, adeta kusursuzun beden bulmuş hali. Parlak ciltleri, rengarenk elbiseleriyle Stepford bayanları her daim bakımlı. Nicole Kidman’nın metropol bayanından Viktoryen havaya geçişi, sineması izlemek için onlarca nedenden yalnızca biri.

Belgeselde sinema yönetmeni Whitney Smith'in ikonik Amerikan moda tasarımcılarının düşüşü ve yükselişi hakkında öyküleri araştırmak üzere moda ve Hollywood ünlüleri ile yaptığı röportajları yer alıyor. Röportaj yapılan isimler arasında Liza Minnelli, Diane Von Furstenberg, André Leon Talley, Anjelica Huston ve daha birçok isim var.

Yönetmenliğini Ben Stiller'ın üstlendiği 2001 tarihli Zoolander sineması 15 yıl ortadan sonra tekrar beyaz perdeye konuk oluyor. Zamanının moda ikonu olan modelimiz Derek, bu kez Hansel ile birlikte tekrardan podyumlar dönmeye karar verirler. Lakin vakit Derek ve  Hansel'e acımasız davranır. İşler iddia ettikleri üzere kolay olmayacaktır. Podyumlar artık toplumsal medyanın elindedir.   
Filmin direktör koltuğunda Ben Tarzlar oturuyor. Senaryo muharrirleri Justin theroux ve Ben Tarzlar & John Hamburg ve Nicholas Stoller var.  Owen Wilson, Ben Tarzlar  ve Will Ferrell'ı başrollerinde izleyeceğimiz sinemada Penelope Cruz, Justin Bieber ve Milla Jovovich üzere ünlü isimler kamera karşısına geçiyor.

Söylentiye nazaran, Julia Roberts sinemada giydiği elbiselerden birini saklamış ve hala içine girebilmenin haklı gururunu yaşıyormuş. Hem doksanların pop havasını hem de asaletini tek bedende toplayan Vivian, Julia Roberts’ın gücüyle hafızalarımıza kazınmıştı. Bugün tekrar tekrar giymekten sıkılmadığımız yüksek aşikâr kotlar ve beyaz gömleklerle ikonik, elbiseleriyle kombinlediği şapka ve eldivenlerle de şık olmanın ipuçları karakterin biçiminde gizli.

Her dönem öbür bir cinayeti ele alan American Crime Story dizisi 3. döneminde moda dünyasına damga vurmuş Versace ailesini ve Gianni Versace'nin suikastini bahis alıyor. Fragmanları çıktığında gündeme bomba üzere düşen küçük dizide Penelope Cruz Donatella Versace'yi canlandırıyor. Dizide sürpriz bir isim de var: Ricky Martin!